Miras hukukunda geçerli olan küllî halefiyet ilkesi gereği, yasal ve atanmış mirasçılar mirasbırakanın ölümü üzerine kendiliğinden mirasçılık sıfatını kazanmakta ve mirsabırakanın borçlarından yalnız tereke ile değil, aynı zamanda kendi malvarlıkları ile de sorumlu olmaktadırlar. Özellikle terekenin borçları karşılamaya yetmemesi sebebiyle kişisel malvarlığı değerlerine başvurulan mirasçı için ekonomik bakımdan bir takım sakıncalı sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Mirasın reddi bu sebeple kanunda düzenlenmiştir. Mirasın reddi, gerçek ret ve hükmî ret olmak üzere iki şekilde gerçekleşmektedir. Gerçek ret, bir irade açıklamasından kaynaklanırken, hükmî ret kanunun öngördüğü karineden kaynaklanmaktadır.
REDDİ MİRAS NASIL YAPILIR ?
Gerçek redde, mirası reddetmek isteyen mirasçının redde ilişkin tek taraflı irade açıklaması, mirasbırakanın yerleşim yeri sulh mahkemesine vardığında, bu geçici mirasçılık sıfatı, kazanıldığı andan, yani mirasbırakanın ölümü anından itibaren ortadan kalkmaktadır. Bu özelliğiyle gerçek red, tek taraflı bozucu yenilik doğuran bir irade açıklamasıdır. Reddi mirasın şekli TMK md. 609’da açıklanmıştır; “Mirasın reddi, mirasçılar tarafından sulh mahkemesine sözlü veya yazılı beyanla yapılır. Reddin kayıtsız ve şartsız olması gerekir. Sulh hâkimi, sözlü veya yazılı ret beyanını bir tutanakla tespit eder.
Süresi içinde yapılmış olan ret beyanı, mirasın açıldığı yerin sulh mahkemesince özel kütüğüne yazılır ve reddeden mirasçı isterse kendisine reddi gösteren bir belge verilir. Tutanağın ve kütüğün nasıl tutulacağı Cumhurbaşkanınca çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.” Türk Medeni Kanununa göre mirasın reddi, mirasçılar tarafından sulh mahkemesine sözlü veya yazılı beyanla yapılır. Ancak reddin kayıtsız ve şartsız olması gerekir.
MİRAS REDDİ HAKKI KİMLERE VERİLİR?
Reddi miras hakkı hem yasal mirasçılar hem de atanmış mirasçılar için tanınmıştır. Mirasın reddi ile mirasçılık sıfatı geçmişe etkili olarak, yani mirasbırakanın ölümü anından itibaren sona erer. Şayet mirası reddeden yasal mirasçının altsoyu varsa, halefiyet ilkesi gereğince onun miras payı altsoyuna geçer. Reddedenin altsoyunun bulunmaması halinde ise, reddolunan miras payı diğer mirasçılara geçeceğinden, bu mirasçıların miras paylarında artış meydana gelir.
En yakın yasal mirasçıların tümünün mirası reddetmeleri durumunda, terekenin mirasbırakanın yerleşim yeri sulh mahkemesi tarafından iflâs hükümlerine göre tasfiye edilecektir. Atanmış mirasçılar da pek tabii mirası reddedebilir. Atanmış mirasçıların mirası reddetmesi halinde, ona tahsis edilmiş olan pay, mirasbırakanın en yakın yasal mirasçılarına geçer. Burada kanunun bahsettiği mirasçılar, miras bırakanın yasal mirasçılarıdır.
REDDİ MİRAS ŞARTLARI
Reddi mirasın şartlarını şu şekilde sıralayabiliriz;
Kanunda belirtilen sürelere uymak (Bir kişi mirası reddetmeye karar verdiğinde, bu kararı en geç 3 ay içinde ilgili mercilere bildirmelidir),
Ölenin yerleşim yeri Sulh Hukuk Mahkemesine mirası reddettiğini bildirmek,
Mirası daha önce kabul etmemiş ya da kabul anlamına gelecek tasarruflarda bulunmamış olmak. Mirasın reddi yenilik doğuran bir haktır. Bir kere kullanılmak ile sona erer ve geri alınamaz. irası reddeden mirasçının iradesi açık ve net olmalıdır.Medenî Kanun’un 609’uncu maddesi uyarınca, mirasın reddi kayıtsız ve şartsız olmalıdır. Bu hükmün asıl amacı, reddi belirsiz hale getiren şart ve kayıtlara engel olmak ve böylece mirasın reddedilip reddedilmediğini bilmekte menfaati bulunan üçüncü kişileri korumaktır.
REDDİ MİRASIN SÜRESİ
Türk Medeni Kanunu’na md. 606’ya göre; “Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler. Ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş
ise, miras reddedilmiş sayılır. mirasın reddi için yasal süre 3 aydır.” Yani, bir kişi mirası reddetmeye karar verdiğinde, bu kararı en geç 3 ay içinde ilgili mercilere bildirmelidir. Önemli sebeplerin varlığı hâlinde sulh hâkimi, yasal ve atanmış mirasçılara tanınmış olan ret süresini uzatabilir veya yeni bir süre tanıyabilir. Ret süresinin uzatılması veya yeni bir ret süresi tanınabilmesi için mirasçının bu yönde bir talebi bulunmalıdır. Hâkimin, re’sen yeni bir ret süresi tanıması veya mevcut süreyi uzatması söz konusu değildir. Medenî Kanun’un 615’inci maddesinin düzenlenmesinin amacı, ret süresinin yeterli olmaması sebebiyle ortaya çıkabilecek hakkaniyete aykırı sonuçları engellemek olduğundan uzatılmış olan sürenin de yeterli olmaması halinde yeniden uzatılması mümkün olabilir.
3 AY İÇİNDE REDDİ MİRAS YAPILMAZSA NE OLUR?
3 ay içinde reddi miras yapılmazsa TMK m. 610/1 gereği; “Yasal süre içinde mirası reddetmeyen mirasçı, mirası kayıtsız şartsız kazanmış olur. Ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya mirasbırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine maleden mirasçı, mirası reddedemez. Zamanaşımı veya hak düşümü sürelerinin dolmasına engel olmak için dava açılması ve cebrî icra takibi yapılması, ret hakkını ortadan kaldırmaz.” mirası red hakkı düşer. 3 aylık hak düşürücü süre içinde reddi miras yapılmaması sebebiyle mirası ret hakkının düşmesi durumunda, mirasın hükmen reddini irdelemek gerekir.
Buna göre, murisin ölümü tarihinde ödemeden aciz halinde olduğu açıkça belli ise ya da resmen tespit edilmiş ise mirasçılar mirası reddetmiş sayılır. Bu durumda 3 aylık hak düşürücü süre içinde reddi miras yapılmasa dahi mirasçının susma durumuna kabul sonucu bağlanmaz. Mirasbırakanın ölümü anında, malvarlığında bulunan para veya malın borçlarını karşılayacak miktarda olmaması halinde, ödemeden aciz durumda olduğunun, başka bir ifadeyle terekesinin borca batık olduğunun kabulü gerekir. Mirasbırakanın ölümü anında borçlarını ödemekten aciz halde olması, geçici olarak parasal yönden sıkıntı içerisinde olması olarak anlaşılmamalıdır. Ayrıca mirasın hükmen reddi karinesinden söz edebilmek için, mirasbırakanın ölümü anında sadece ödemeden aciz halde bulunması değil, aynı zamanda bu durumun yukarıda da ifade edildiği üzere açıkça belli olması ya da resmen tespit edilmiş olması gerekir.
Mirasbırakanın ölümü anında ödemeden aczinin açıkça belli olmasından maksat, mirasbırakanın malvarlığında borçlarını ödeyecek malı veya parasının olmadığının herkes tarafından biliniyor olmasıdır. Kişiler, mirasbırakanın ölümünden sonra alacaklıların kendisine başvurması ya da icra takibi başlatması gibi problemler yaşayabilmektedir. Bu gibi bir durumda yasal yollara başvurarak mirasın hükmen reddinin gerekliliği konusunda dava açılması gerekmektedir.
Hatta mirasçılardan birinin hükmî reddin tespitine ilişkin olarak dava açmasında da kanunen bir engel yoktur. Kişilerin böyle bir dava sonucunda alacağı kararı, ileride mirasbırakanın borçlarından dolayı aleyhine açılacak dava veya icra takiplerinde kesin delil olarak ileri sürmesi mümkündür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2001/2-220 E. 2001/240 K.;
“…Gerçekte de mirası hükmen red etmiş sayılan kişi, tereke alacaklıları aleyhine husumet yönelterek bu durumun tesbitini isteyebileceği gibi; bunu def’i yolu ile de ileri sürebilir. Esasen borç tehdit altında bulunan kişinin bu tesbit davası icra iflas kanunun 72. maddesinde düzenlenen menfi tesbit davasından ibarettir. O nedenle borçtan kurtulmada, diğer davalardaki usuli prosedür çerçevesinde incelenip karara bağlanacağı açıktır.”
Hakim iki taraftan birinin talebi olmaksızın re’sen bir davayı tetkik ve hal edemez” (HUMK. 72) “Kanunu Medeni ile muayyen hükümler mahfuz olmak üzere hakim her iki tarafın iddia ve müdafaaları ile mukayyettir…” (HUMK.74) “Kanunun tayin eylediği istisnalardan başka hakim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya iddia sebeplerini re’sen nazarı dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek hallerde dahi bulunamaz” (HUMK. 75/1)Ancak, tarafların ortaya koydukları iddialar ve bunların sabit olduğunu gösteren, yine taraflarca getirtilen deliller çerçevesinde” …re’sen Türk kanunları mucibince hüküm verir” (HUMK.75/1).
Şu halde, terekenin açıldığı anda borca batık olup olmadığı ölüm anında murise ait olan mallar, alacaklar ve borçlar dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Gerek İcra İflas Kanunun 277 ve müteakip maddelerinde gösterilen borçlunun (murisin) mallarının borca yetmemesi halinde başkalarına geçmiş olan mallara müracaat imkanı ve gerekse Medeni Kanunun, 558. maddesinde belirlenen murisin iadeye tabi tasarruflarına müracaat imkanı doğrudan gözetilemez. Bunlar terekenin (tesahüp) sahiplenildiğini gösteren davranışlar değildir. Zira her iki hal de de mirasçının böyle bir malı sahiplenmesi mirasın açılmasından önce oluşmuş olaylardır.
Ancak şartları oluştuğunda alacaklıların, gerek İcra İflas Kanunun 278. maddesi uyarınca ve gerekse Medeni Kanunun 558. maddesi uyarınca, muristen bir mal iktisap eden; fakat mirası red etmiş olan mirasçıya, müracaat edebilecekleri tabiidir. Böyle bir iddia ortaya konmadan (HUMK.74) hakim İcra İflas Kanunun 278. maddesi uyarınca iptal davası ya da bir sav varmış gibi, davacının iktisaplarına ait tasarrufun iptal edilebileceğinden, söz ederek terekenin borca batıklığı sebebi ile davacıların borçlu olmadığını tesbitine ilişkin davayı mahkemenin reddetmesi usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.”
KİMLER REDDİ MİRAS YAPAMAZ ?
Reddi miras hakkı bazı durumlarda düşer. Bu durumlar şunlardır;
Hak düşürücü sürenin dolması, reddi miras hakkından feragat edilmesi ve tereke işlemlerine karışan kişi. Kanunun tereke işlemlerine karışan kişi olarak bahsettiği durumlar TMK md.610’da belirtilmiştir. Bu işlemler terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya mirasbırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine maleden mirasçıdır.
MİRASIN REDDİ HALİNDE MİRAS KİME KALIR ?
Mirasın tüm mirasçılar tarafından reddi halinde uygulanacal şekil TMK md. 612’de açıklanmıştır; “En yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından reddolunan miras, sulh mahkemesince iflâs hükümlerine göre tasfiye edilir. Tasfiye sonunda arta kalan değerler, mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verilir.” En yakın yasal mirasçıların tümünün mirası reddetmesi halinde, miras, reddedenin yerini alacak mirasçılara geçmez. Bu halde tereke mahkemece tasfiye edilir ve tereke borçları ödenir. tasfiye sürecinden geriye bir şey kalırsa kalan miktar tasfiye bakiyesi olarak adlandırılır ve mirası reddetmemişler gibi kalan bakiye en yakın yasal mirasçılara verilir. Ayrıca kanun koyucu, Medenî Kanun’un 613’ üncü maddesinde; “Altsoyun tamamının mirası reddetmesi hâlinde, bunların payı sağ kalan eşe geçer.” altsoyun tümü tarafından reddedilen mirasın tamamının sağ kalan eşe geçeceğini kabul etmiştir.
NOTERDEN REDDİ MİRAS NASIL YAPILIR ?
Mirasın reddinin nasıl yapılacağı kanunda belirtilmiştir. Murisin yerleşim yerine göre belirlenen mirasın açıldığı yer sulh mahkemesine sözlü veya yazılı beyanda bulunarak yapılabilir. Noterde reddi miras yapılamaz.
KARDEŞLERDEN BİRİ REDDİ MİRAS YAPARSA NE OLUR ?
Bu gibi bir durumda sürecin nasıl işleyeceği TMK md. 611’de açıklanmıştır; “Yasal mirasçılardan biri mirası reddederse onun payı, miras açıldığı zaman kendisi sağ değilmiş gibi, hak sahiplerine geçer. Mirası reddeden atanmış mirasçının payı, mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufundan arzusunun başka türlü olduğu anlaşılmadıkça, mirasbırakanın en yakın yasal mirasçılarına kalır.” Kardeşler yasal mirasçı sıfatı ile murisin mirasından pay alırlar. Mirasın reddi işleminde bulunan mirasçı, mirasçılık sıfatını kaybeder. Mirastan çıkan kardeşin payı, sanki o mirasçı hiç varolmamış gibi kalan mirasçılar üzerine paylaştırılır. Mirası reddetmeyen mirasçılar terekedeki tüm hak, borç ve alacaklardan müteselsilen sorumlu olurlar.